Pandemi süreciyle birlikte çalışma sistemlerinde yaşanan değişim, birçok şirkette farklı çalışma modellerinin oluşmasını sağladı. Bu süreç, iş dünyasının esnek çalışmayı normal bir kavram olarak kabul etmesi gerektiğini gösterdi.Yeni normale uyum sağlamaya çalıştığımız bugünlerde de sayısız işletme esnek çalışma düzenini benimsemeyi değerlendirmektedir. Bunun sonucunda genel olarak hibrit çalışma modeli ön plana çıkmaktadır.
Yarı ofis yarı ev çalışma düzeni olarak tanımlayabileceğimiz hibrit çalışma modeli, normalleşme süreciyle birlikte hayatımıza girdi ve pandemi sona erdiğinde dahi iş dünyasında önemli bir alternatif olacağı kesin. Birçok sektördeki önemli kurumlar da şimdiden hibrit çalışma modeline geçiş yaptı. Bazı kuruluşlar ise tamamen uzaktan çalışmaya geçiş yapmış bulunmakta. Uzaktan çalışmanın avantajları ve dezavantajları çalışan ve işveren açısından ayrı ayrı ele alınabilir.
Çalışan açısından avantajları
Çalışan açısından avantajlara esnek yaşam tarzı ve üretkenliğin artması örnek verilebilir.
Esnek Yaşam Tarzı
Bireylerin uzaktan çalışmak istemesinin en belirgin nedeni, onlara daha esnek bir yaşam tarzı sunmasıdır. Uzaktan çalışanlar, belirli bir süre boyunca ofiste olmaları gerekmediğinde, ofis dışında kendileri için önemli olan aileyle vakit geçirmek, eğitim ve spor gibi konulara odaklanabilirler. Çalışanlar ofiste çalışmak yerine uzaktan çalışarak yolda geçebilecek zamanlarından tasarruf etmiş olmaktadır.
Üretkenliğin artması
Daha sessiz bir ortamda bağımsız çalıştığınızda daha üretken olabilirsiniz. Artan üretkenlik, evinizde özgürce hareket etme ve ihtiyaç duyduğunuzda mola verme yeteneği de dahil olmak üzere birçok faktörle ilgilidir. Ara vermeniz gerektiğini düşündüğünüzde işinizden uzaklaşmak motive olmanıza ve tükenmişliği azaltmanıza yardımcı olabilir.
Çalışan açısından dezavantajları
Çalışan açısından dezavantajlara ise aşırı çalışma riski ve işyeri bağlantısının kesilmesi örnek verilebilir.
Aşırı çalışma riski
Evden çalışma ayrıca, gerekenden daha uzun süre çalışma riski taşır. Bu kesinlikle tükenmeye ve işle ilgili stresin artmasına neden olabilir. Programınızı net bir şekilde tanımlayarak ve iş görevleriniz ve kişisel görevleriniz için belirli zamanlar ayırarak bundan kaçınabilirsiniz. Bazı insanlar için iş günü bittiğinde ayrılabileceğiniz belirlenmiş bir çalışma alanına sahip olmak önemlidir.
İşyeri bağlantısı kesilmesi
İş arkadaşlarından uzak, izole bir şekilde çalışmak çalışanlar için en büyük zorluk olarak öne çıkıyor. Yapılan araştırmaya göre uzaktan çalışanların çoğunluğu, ofiste çalışan arkadaşlarıyla bağlantılarının koptuğunu söylüyor. Uzaktan çalışanların yüzde 19’u en büyük zorluk olarak yalnızlığı gösteriyor.
İşveren açısından avantajlarına bakarsak eğer maddi kazanç ve geniş kitlelere erişim imkanı örnek verilebilir.
Maddi kazanç
Ulaşım sıkıntısına sebep olan temel faktör yani yükselen nüfus, işyeri kiraları üzerinde de aynı etkiyi oluşturuyor. Talebin artmasıyla kira bedelleri de aynı doğrultuda yükseliş gösteriyor. İşverenlerin daha verimli ve geniş çalışan kitlesini barındırabilecek büyük ofisleri kiralamaları da şirket giderlerini arttırıyor. Oysaki evden çalışan bireyler bu noktada da iyi birer alternatif. Ofis içerisinde, yalnızca uzaktan işlerini devam ettiremeyecek çalışanların bulunması, çok büyük çalışma alanları gerektirmeyeceği için işverenlere maddi açıdan büyük katkı sağlayacaktır.
Geniş kitlelere erişim
Söz konusu evden çalışmak olduğu zaman, dünyanın herhangi bir noktasından çalışan bulma imkanı oluşmuş oluyor. Çalışanınız dünyanın neresinde olursa olsun, ofiste bulunma gereksinimi olmayacağı için, mekan fark etmeksizin işverene katkı sağlayacak yetkin kimselere ulaşmak mümkün oluyor. Böylelikle hem istediğiniz çalışana, dünyanın her yerinden ulaşabilir hale gelirken, hem de çalışanların bulunduğu şehirlere veya ülkelere gerek duyulduğunda erişim sağlayabilecek bir çalışanınız bulunuyor.
Hibrit çalışma
Hibrit çalışma ise bu avantajları ve dezavantajları ortak bir modelde toplamaktadır. Hibrit çalışma modeli, aylık iş gününün belirli günlerinde ofis içerisinde, belirli günlerinde ise ofis dışında çalışma şeklinde uygulanan bir çalışma düzeni olarak tanımlanabilir. Uzaktan çalışmaya ek olarak hibrit çalışmanın ek büyük avantajı ise sürekli uzaktan çalışmak ekip içerisinde kopukluk, uyum ve sosyalleşme problemlerine neden olabilmektedir. Hibrit çalışma ile çalışanlar ihtiyaç duyduğu ekip sosyalleşmesini ofis ortamında rahatlıkla gidererek oluşabilecek uyum ve kopukluk problemleri minimuma indirgenebilir ve çalışanların şirkete olan aidiyet duygusu güçlenebilir.
Bu yazımda uzaktan çalışmanın çalışanlar ve işverenler açısından avantajları ve dezavantajları hakkında elimden geldiğince bilgi vermeye çalıştım. Önümüzdeki yazılarımda görüşmek üzere…
Mehmet Aydın Güngör
Pandemi Sonrası Çalışma Modeli
/0 Comments/in Uncategorized /by kfdkxPandemi süreciyle birlikte çalışma sistemlerinde yaşanan değişim, birçok şirkette farklı çalışma modellerinin oluşmasını sağladı. Bu süreç, iş dünyasının esnek çalışmayı normal bir kavram olarak kabul etmesi gerektiğini gösterdi.Yeni normale uyum sağlamaya çalıştığımız bugünlerde de sayısız işletme esnek çalışma düzenini benimsemeyi değerlendirmektedir. Bunun sonucunda genel olarak hibrit çalışma modeli ön plana çıkmaktadır.
Yarı ofis yarı ev çalışma düzeni olarak tanımlayabileceğimiz hibrit çalışma modeli, normalleşme süreciyle birlikte hayatımıza girdi ve pandemi sona erdiğinde dahi iş dünyasında önemli bir alternatif olacağı kesin. Birçok sektördeki önemli kurumlar da şimdiden hibrit çalışma modeline geçiş yaptı. Bazı kuruluşlar ise tamamen uzaktan çalışmaya geçiş yapmış bulunmakta. Uzaktan çalışmanın avantajları ve dezavantajları çalışan ve işveren açısından ayrı ayrı ele alınabilir.
Çalışan açısından avantajları
Çalışan açısından avantajlara esnek yaşam tarzı ve üretkenliğin artması örnek verilebilir.
Esnek Yaşam Tarzı
Bireylerin uzaktan çalışmak istemesinin en belirgin nedeni, onlara daha esnek bir yaşam tarzı sunmasıdır. Uzaktan çalışanlar, belirli bir süre boyunca ofiste olmaları gerekmediğinde, ofis dışında kendileri için önemli olan aileyle vakit geçirmek, eğitim ve spor gibi konulara odaklanabilirler. Çalışanlar ofiste çalışmak yerine uzaktan çalışarak yolda geçebilecek zamanlarından tasarruf etmiş olmaktadır.
Üretkenliğin artması
Daha sessiz bir ortamda bağımsız çalıştığınızda daha üretken olabilirsiniz. Artan üretkenlik, evinizde özgürce hareket etme ve ihtiyaç duyduğunuzda mola verme yeteneği de dahil olmak üzere birçok faktörle ilgilidir. Ara vermeniz gerektiğini düşündüğünüzde işinizden uzaklaşmak motive olmanıza ve tükenmişliği azaltmanıza yardımcı olabilir.
Çalışan açısından dezavantajları
Çalışan açısından dezavantajlara ise aşırı çalışma riski ve işyeri bağlantısının kesilmesi örnek verilebilir.
Aşırı çalışma riski
Evden çalışma ayrıca, gerekenden daha uzun süre çalışma riski taşır. Bu kesinlikle tükenmeye ve işle ilgili stresin artmasına neden olabilir. Programınızı net bir şekilde tanımlayarak ve iş görevleriniz ve kişisel görevleriniz için belirli zamanlar ayırarak bundan kaçınabilirsiniz. Bazı insanlar için iş günü bittiğinde ayrılabileceğiniz belirlenmiş bir çalışma alanına sahip olmak önemlidir.
İşyeri bağlantısı kesilmesi
İş arkadaşlarından uzak, izole bir şekilde çalışmak çalışanlar için en büyük zorluk olarak öne çıkıyor. Yapılan araştırmaya göre uzaktan çalışanların çoğunluğu, ofiste çalışan arkadaşlarıyla bağlantılarının koptuğunu söylüyor. Uzaktan çalışanların yüzde 19’u en büyük zorluk olarak yalnızlığı gösteriyor.
İşveren açısından avantajlarına bakarsak eğer maddi kazanç ve geniş kitlelere erişim imkanı örnek verilebilir.
Maddi kazanç
Ulaşım sıkıntısına sebep olan temel faktör yani yükselen nüfus, işyeri kiraları üzerinde de aynı etkiyi oluşturuyor. Talebin artmasıyla kira bedelleri de aynı doğrultuda yükseliş gösteriyor. İşverenlerin daha verimli ve geniş çalışan kitlesini barındırabilecek büyük ofisleri kiralamaları da şirket giderlerini arttırıyor. Oysaki evden çalışan bireyler bu noktada da iyi birer alternatif. Ofis içerisinde, yalnızca uzaktan işlerini devam ettiremeyecek çalışanların bulunması, çok büyük çalışma alanları gerektirmeyeceği için işverenlere maddi açıdan büyük katkı sağlayacaktır.
Geniş kitlelere erişim
Söz konusu evden çalışmak olduğu zaman, dünyanın herhangi bir noktasından çalışan bulma imkanı oluşmuş oluyor. Çalışanınız dünyanın neresinde olursa olsun, ofiste bulunma gereksinimi olmayacağı için, mekan fark etmeksizin işverene katkı sağlayacak yetkin kimselere ulaşmak mümkün oluyor. Böylelikle hem istediğiniz çalışana, dünyanın her yerinden ulaşabilir hale gelirken, hem de çalışanların bulunduğu şehirlere veya ülkelere gerek duyulduğunda erişim sağlayabilecek bir çalışanınız bulunuyor.
Hibrit çalışma
Hibrit çalışma ise bu avantajları ve dezavantajları ortak bir modelde toplamaktadır. Hibrit çalışma modeli, aylık iş gününün belirli günlerinde ofis içerisinde, belirli günlerinde ise ofis dışında çalışma şeklinde uygulanan bir çalışma düzeni olarak tanımlanabilir. Uzaktan çalışmaya ek olarak hibrit çalışmanın ek büyük avantajı ise sürekli uzaktan çalışmak ekip içerisinde kopukluk, uyum ve sosyalleşme problemlerine neden olabilmektedir. Hibrit çalışma ile çalışanlar ihtiyaç duyduğu ekip sosyalleşmesini ofis ortamında rahatlıkla gidererek oluşabilecek uyum ve kopukluk problemleri minimuma indirgenebilir ve çalışanların şirkete olan aidiyet duygusu güçlenebilir.
Bu yazımda uzaktan çalışmanın çalışanlar ve işverenler açısından avantajları ve dezavantajları hakkında elimden geldiğince bilgi vermeye çalıştım. Önümüzdeki yazılarımda görüşmek üzere…
Mehmet Aydın Güngör
Angular Framework Mimarisi
/0 Comments/in Uncategorized /by kfdkxMerhaba, ben Onur Çelebi. CheckBox Consultacy ekibinde developer olarak yer alıyorum.
Hazırlamış olduğum bu blog içerisinde; Angular nedir, avantajları ve bir angular uygulaması nasıl oluşturulur, ondan bahsedeceğim.
Angular; Google tarafından desteklenen, dünya genelinde yazılımcılar tarafından katkı sağlanan açık kaynak kodlu, javascript tabanlı MVC deseni üzerine kurgulanmış bir kütüphanedir. Kısacası; dinamik web uygulamaları için yapısal bir framework’dür.
Neden Angular Kullanmalıyım?
Angular Uygulaması Oluşturma
Angular uygulaması oluştururken, gerekli kurulumları yaptıktan sonra terminalimizde
“ng new AngularProje” komutunu çalıştırarak projemizi oluşturabiliriz.
Angular projemizi oluşturduktan sonra, projemizi çalıştırmak için ilgili dizine gidip “ng serve –open” komutunu çalıştırmamız yeterlidir. Eğer her şeyi doğru ve eksiksiz yaptıysak bizi böyle bir sayfa karşılıyor olacak;
Angular Proje Mimari Yapısı
Projemizi çalıştırdığımıza göre artık VS Code ile proje klasörünü açıp oluşturulan dizin yapısı hakkında konuşabiliriz. Oluşturulan proje klasörü aşağıdaki gibidir;
İlk olarak node_modules klasöründen başlayalım. Node_modules dosyası, Npm ile yüklediğimiz paketlerin bulunduğu klasördür.
En önemli klasörlerden biri olan src dosyası ise; Uygulamanın çalıştığı klasördür. Daha sonra ekleyeceğimiz componentler, assets dosyaları ve config dosyaları vs. dosyalar bu klasörün içinde yer alacaktır. Şimdi src dosyasınında altında bulunan dosyaları inceleyelim.
index.html dosyasını açıklamak gerekir ise; Angular SPA uygulamalar oluşturduğumuz bir framework olduğunu belirtmiştik. Bu nedenle uygulamanın bir giriş dosyası olmalı ve bütün render işlemleri bu dosya içinde gerçekleşmeli. İşte o dosya bizim index.html dosyamız.
Şimdi ise package.json dosyamızdan bahsetmek istiyorum. Bu dosya projeye eklenen kütüphanelerin bilgilerini saklar. Yani, terminal üzerinden “npm install” çalıştırdığınızda node_modules içine yüklenenecek paket bilgilerini tutar. Dosyaya göz atarsak bağımlı olduğu paketlerin listesini görebiliriz.
Son olarak angular.json dosyamızdan bahsedecek olursak; angular.json dosyamız, uygulama ayarları ve third-party yüklenen javascript, css ya da kendi custom javascript ve ya css dosyalarını ekleyip kullanabilmemizi sağlayan bileşendir.
Bugün; Angular nedir, neden Angular kullanmalıyım sorularına cevaplar vermeye çalıştık ve basit proje oluşturarak dizin hakkında bilgiler edindik.
Herkese sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
Onur Çelebi
Bugün Var Yarın Entropi
/1 Comment/in Science /by kfdkxDoğuştan özel birkaç insandan biri değilsek, bilimsel kavramları ilk tanışmada asla anlayamadığımızı fark ederiz. Bu da bizi çoğunlukla kendi ‘zekamızı’ sorgulamaya ve öğrenme kapasitemiz hakkında endişe duymaya iter. Hatta birçok sabırsız öğrenme adayının bir daha çaba sarf etmeden tüm kapılarını bilime kapatmasına bile neden olabilir. Dolayısıyla fiziksel bilgilerin sadece ‘meraklıları’ tarafından öğrenilmesi gerektiği gibi bir yanlış inanışa doğru sürükleniriz. Peki temel bilim olan fiziğin konuları gerçekten de bizi bu karamsarlığa itecek kadar karmaşık mıdır?
Tüm bu süreç sonunda bizim için ‘fazla’ olduğunu ve sadece bilimle ilgilenen insanları çekmesi gerektiğini düşündüğümüz bu kavramların, aslında gündelik hayatında herkesin karşılaştığı hem doğal süreçler hem de küçük mucizeler olduğunu fark ederiz. Gerçekleşen tüm bu olaylara tanık olup bilinçdışı bile olsa bir etkide bulunduğumuzu anlarız. Gelin, hem varlığımızla hem yokluğumuzla katkıda bulunduğumuz bu kavramlardan biri olan ve aslında bize geniş çerçevede hayatı anlatan entropiye, formüller ile kafa karıştırmadan kavramsal açıdan birlikte bakalım.
Entropiye girmeden önce muhtemelen termodinamik sistemlerden başlamak gerekebilir. Enerji girişi/çıkışı olmayan sistemler kapalı sistemlerdir. Bu bilimselmiş gibi gözüken tanımın kafamızı karıştırmasına izin vermeyelim ve bu sisteme çok kolay bir örnek olarak aslında içinde bulunduğumuz evreni verebileceğimizi söyleyelim. Açık sistemler ise tahmin edeceğiniz gibi kütle/enerji alışverişi yapabilen sistemlerdir. Tüm bu sistemlerin de her zaman olduğu gibi kendilerine özgü yasaları vardır. İşte burada termodinamiğin birinci yasası olarak bilinen enerjinin korunumu devreye girer. Termodinamiğin birinci yasası bize kapalı bir sisteme dışarıdan dokunmadığımız sürece, sistem içerisindeki enerjinin sabit olduğunu söyler. Yani enerji yoktan var edilemez veya varken yok edilemezdir. Enerji sadece biçim değiştirip başka bir enerjiye dönüşebilir. Ancak bu yazının konusu olan ve bilmemiz gereken önemli nokta, enerjinin devamlı olarak düzensizliğe yani dağılmaya eğilimli yapısıdır. Burada ise klasik olarak düzensizlik diye adlandırdığımız kavram, yani entropi devrededir. Termodinamiğin 2. yasası da bize evrendeki bu düzensizliğin zamanla birlikte daima artacağını anlatır.
Klasik bir örnek vermek gerekirse -entropinin varlığını bilmeye gerek kalmadan tecrübelerimiz de bize bunu söyler- eğer sıcak bir fincan kahve içmek istersek ısı fincandan elimize veya koyduğunuz yere akacaktır. Burada nesneden ısı çıkışıyla nesnenin entropisi azalacaktır. Termodinamiğin ikinci yasası bize kapalı sistem yani evrenin entropisinin daima artacağını söyler. Yani bu gündelik olayda, çevreye yayılan entropi ısı kazanımıyla artacaktır. Kısacası kahvenizin soğuması için onu kendi haline bırakmanız ve evrenin işleyişini beklemeniz yeterlidir. Suyu ısıtmak için ise bir güç uygulamanız gerekecektir.
Entropiyi biraz anlamlandırmaya başladıysak, biraz da yaşam ve ölüm gibi bugüne kadar genellikle biyolojik olarak bakılmış ve anlaşılmaya çalışılmış konulara fiziksel bir gözle bakmayı deneyelim. Biz kapalı sistemlerde termodinamiğin ikinci yasası gereği düzensizliğin artmak zorunda olduğunu söylemiştik. Peki biz canlıların birer kapalı sistem olduğunu söyleyebilir miyiz? Yaşarken hayır, çünkü hücrelerimize -mesela besin yoluyla- kendi düzenliliğimizi koruyacak şekilde enerji alıyoruz –biraz da kütle- ve belki de bilinçsizce termodinamiğin ikinci yasasına karşı koymaya çalışıyoruz. Açık sistem olarak tanımlayabileceğimiz vücudumuz da bir gün kapalı sistem haline dönüşecek: Enerji akışı bittiğinde, yani öldüğümüzde vücudumuz da tıpkı bir kapalı sistem gibi davranmaya başlar… Hücrelerimiz düzensizleşir ve bozulur. Yaşamımız boyunca vücudumuza dışarıdan ve içten uygulanan tüm kuvvetlerin bizi yorgun düşürmesiyle hücrelerimiz bozulur, bizler de kök hücreleri sınırlı canlılar olduğumuz için kendi kendimizi bir yere kadar yenileyebiliriz ve doğal akış içerisinde ‘basitçe’ ölürüz. Kaynaklarımızın da bu derece sınırlı olduğu bir evrende gerçekten de sonsuza kadar hücre bölünmesi ile ölümsüz olmayı ister miydik? Bunun gerçekten de bir ‘insan kanseri’ olacağı konusunda umarım hemfikirizdir… Belki de doğanın dengesi diye bahsettiğimiz durum da tam olarak budur.
Canlıların ölümünden bahsetmişken evrenin sonunu da düşünmesek olmaz… Entropinin maksimum olduğu durumu düşünelim, evrendeki bütün etkileşim yok olacak ve artık bir enerji transferinin olmadığı korkutucu bir durum ortaya çıkacak: En olası dünya sonu teorilerinden Büyük Donma’dan bahsediyorum. Bu konuya girersek aslında çıkamayız, o yüzden içinizi kısaca rahatlatmak gerekirse, bunun trilyonlarca yıl sonra olacağını ekleyelim, şimdilik güvendeyiz…
Doğanın düzeni bırakıp kaosun peşinde olması ve kaosun içindeki düzen gibi felsefi görüşler de özde entropi temellidir. Çocukluğumuzu düşündüğümüzde her şeyin ne kadar basit ve güzel olduğunu hatırlarız. Hayat zaman içerisinde bize daha da karmaşıklaşıyormuş gibi görünür. Zamanla binaların yapı taşları gevşer ve bozulur, buzlar erir, dağlar aşınır, saçlar beyazlar ve insanlar yaşlanır. Ve tüm bu süreç maalesef geri döndürülemezdir. Belki de bu noktada entropinin verdiği karamsarlığa kapılmadan onu gerçekten anlamak bize bir çözüm sunabilir. Entropinin olmadığı bir dünyada yaşadığımızı hayal edelim. Her şey bıraktığımız yerde bozulmadan aynı kalsa sizce de bir hayat amacımız olmadığı hissine kapılmaz mıydık? Hiçbir şeyi bıraktığımız yerde bulmayacağımızı bilmek bizi bunları korumak için dışarıdan müdahale etmeye zorlar. İlişkilerimize özen göstermeye iter. Varlığımızı, istikrarımızı korumak için çabalamaya devam ederiz. Düzenin geçici olduğunu bilmek bizi uyanışta ve ayakta tutar. Her birimiz kendi payımıza düşen eforu sarf eder ve bir nevi direnme yani yaşama içgüdümüzü kaybetmeyiz.
Ünlü fizikçi Richard Feynman ‘’Size emin olarak söyleyebilirim ki hiç kimse kuantum mekaniğini anlamamıştır’’ derken gerçekten de haklıydı. Bilimi öğrenirken yaşanan bu oturmayan taşlar ve bize hissettirdiği tüm duygular aslında doğru yolda olduğumuzu gösterir. Sorgulamak bilimin esasında ve gelişimindeki tek yoldur. Bize de tüm bilimsel kavramlar gibi entropiyi de en azından onu anlamaya çalışarak ve kendini gerçekleştirdiği anlara şahit olarak yolculuk etmek kalır. Entropiyi tüm fiziksel kavramlar gibi zamana karşı savaşımızdaki bir düşmandan ziyade birlikte çalışmamız gereken bir yol arkadaşı gibi görmek mücadelemizi kolaylaştıracaktır.
Merve Aydoğdu
Business Rule Engine (BRE) nedir?
/in Uncategorized /by kfdkxMerhaba, ben Ege. Checkbox Consultancy’de Jr. Software Developer olarak çalışıyorum. Sizlere BRE özelinde önemli bilgiler aktarmak, BRE hakkında 1 seneyi geçen tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle BRE nedir sorusunu kısaca cevaplayalım. BRE, müşterinin kullanmış olduğu ürünle ilişkili olan iş kurallarının koda müdahale edilmeden kontrol edilmesini sağlar. Bu yöntemin en önemli avantajı değişen iş kurallarının, geliştirmelerinin kolay bir şekilde yapılması ve kod içerisinde ye alan katı kuralların hızlıca değiştirilmesidir.
Burada kendi tecrübeme yer ayırmak istiyorum. Müşterinin uygulama üzerindeki iş kurallarını dönem dönem değiştirme isteği sıklaşabiliyor. Bu istek bizleri bir çıkmaza sokabiliyor. Back-end tarafında yapılan geliştirmelerin içerisinde yer alan kodların esnetilmesi, değiştirilmesi, hatta yeni alanlar eklenmesi, kodun tekrardan geliştirilmesine ve tekrardan test sürecine geçmesine sebep oluyor. Burada BRE’nin development hızı ve hızlıca test edilebilmesi, agile koşan bir ekip açısından oldukça kritik bir önem taşıyor.
Proje oluştururken BRE içinde yer alan temel yapıtaşlarından söz edelim.
XOM(Executive Object Model) Java veya XML ile yazılabilen içerisinde nesnelerin ve metodların olduğu, kuralların uygulandığı ayrı bir projede saklanan Rule Project’in bir parçası olmayarak karşımıza çıkar. Rule Project’in içine XOM aktarılabilir kurallarla ilişkilendirebiliriz.
BOM(Business Object Model) ise ben aslında bunu malzeme listesi olarak tanımlıyorum. Daha açık olarak belirtmek gerekirse RuleSet parametrelerinin tanımlandığı, verbalization oluşturulduğu ve hangi nesnelerin kural motoruna geçirildiğine hangi nesnelerin uygulamaya döndürüldüğü model olarak açıklanabilir. BOM’da yer alan nesneler XOM’da da tanımlanması altın kuralımızdır. XOM ve BOM oluşturulduktan sonra Decision Operation ve signature dizaynı ile beraber iş kurallarının yazımı için uygun geçiş yapılabilir.
Verbalization konusunu sizlere biraz açmak istiyorum. BOM’da yer alan alanların sözlü olarak ifade edilmesine yarayan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Sözlü olarak ifade edilirken dikkat edilen nokta tanımların anlaşılır olunmasına dikkat edilmelidir.
Proje tasarımı yapılırken İş kurallarının yazıldığı yer olan Decision Table; satırlarca yazılabilen kuralların bir dizi eylemi görüntülemek ve yönetmenin kısa yolu olarak adlandırılabilir. Birden fazla, tekdüze veya farklı kuralların setlenmesini temsil etmek için uygundur. Ek olarak boşlukları görmemize yardımcı olurken hatayı hızlı bulmamızı da kolaylaştırır. Sütun şeklinde koşullar ve aksiyonlar tanımlanır her satır bir kuraldır.
Ruleflows projede yer alan Decision Table’ların sırayla çalışmasını sağlayan diyagramlardır. Diyagram elementlerden oluşur bunlar:
BRE’nin belirtilmesi gereken daha pek çok bileşeni var olmakla beraber burada benim amacım sizleri BRE hakkında temel bilgi sahibi etmekti. Üstte anlattıklarımı özetlemek gerekirse BRE; iş kurallarının yoğun olarak kullanıldığı yerlerde hızlı dinamik ve esnek yapısı, bir soruna birden fazla çözüm yolu sunabilmesi iş dünyasında rağbetini artırmaktadır.
Sizlere BRE’de öğrendiklerimi aktarmaya çalışmak, birikimlerimi paylaşmak istedim. Bu süreçte yardımlarını hiç esirgemeyen başta Enise Ezgi Taşdemir’e ve Checkbox Ailesine teşekkür eder yeni bir yazılım diliyle karşınıza sabırsızlıkla çıkmayı belirtirim. 😊
Exercises for Training the Whole Brain
/0 Comments/in Productivity, Uncategorized /by nurgul akbulutThink your brain as a muscle for a second, even if it’s not a muscle. You can train your
brain as well as your other muscles. But how do you even start doing that?
In order to train a muscle you need to know appropriate exercises based on the
functionalities and limitations of that muscle. In the case of a brain, it is very difficult to
assess what it can or can’t do, so the ‘whole’ part in the title is a little bit flawed in that
sense, but bear with me and you will have a nice brain exercise.
Without losing any more time, we start our brain workout by listing an exercise-pair that
consists of one functionality and one limitation(?) of a brain. Try to work that out and
continue with the other pairs. Have fun!
Logical-pair
*
Find the ?
2+2 = 8
3 + 3 = 18
4 + 4 = 32
10 + 10 = ?
*
Three utilities problem, can each house be connected to each utility, with no connection lines crossing (in 2D)?
If you want to continue training, here are more pairs for you:
Emotional-pair
*
Try to guess how the dog feels in each picture.
*
What does falling from 100-meter tall building feel like?
What sound would your emotions make if they had the ability to make sound?
Movement-pair
5-minute chair yoga,
*
How long can you stay in a seated position without a chair?
Speech-pair
*
Try these tongue twisters to practice clear articulation. Start slowly and build up speed.
menagerie.
*
Repeat the above sentences faster and faster without making a mistake.
Memory-pair
*
15 + 19 = x
x * 3 = y
y / 2 = z
x + y + z = ?
*
What did you eat on 11/11/2011 for lunch?
Spatial-pair
*
Rotate the dice in the given direction for 90 degrees, then
rotate it another 90 degrees in the above direction.
What number do you see inside the red square?
*
Congratulations, you managed to complete all the exercise pairs and did a comprehensive
brain workout. Try to do similar exercises on a daily basis and enjoy a healthy brain.
Kariyerine Jr. İş analisti Olarak Başlamak
/0 Comments/in Uncategorized /by nurgul akbulutMerhaba, ben Nurgül. Yakın zamanda CheckBox Consultancy’de Jr. İş Analisti olarak işe başladım. İlk işim olduğu için iş analizi ve yönetimi konusunda herhangi bir deneyime sahip değildim. Endüstri mühendisliği eğitimi almış olmam, yaklaşık 1 yıldır da çeşitli dillerde yazılım eğitimi almam; teorik olarak birtakım bilgilere sahip olmamı sağladı. Fakat saha ve teori oldukça farklıydı.
Öncelikle, iş analistliği özelinde görevim gerekli bilgiyi toplamayı, taleplerin ve halihazırdaki mevcut durumun iş sonuçlarını nasıl etkilediğini analiz etmeyi ve proje üzerinde çalışan yazılımcıları yönlendirmeyi ve onlara geri bildirim sağlamayı içeriyor. Nihai çıktının proje spesifikasyonlarını ve niteliklerini karşıladığından emin olmak ise benim sorumluluğumda. Bu yoldaki yolculuğumu anlatmak isterim.
İlk adımda takım arkadaşlarımla tanışmak vardı. Benim için oldukça heyecanlı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü her zaman iyi bir takıma sahip olmak ve işini sevmenin paralel değerlere sahip olduğuna inanmıştım. Bu sebepten süreci öğrenip; kavramamda öncelikli olarak yöneticilerim ve takım arkadaşlarımın çok büyük desteği olduğunu söyleyebilirim.
İkinci adım, bir projede iş ilişkisi içinde olduğumuz müşterilerimiz ile tanışıp; iş hayatına yavaş yavaş başlamak oldu.
Bundan sonrası için paylaşacağım düşünceler, bugüne kadar yapmış olduğum gözlemler doğrultusunda varmış olduğum kanılar diyebilirim.
İş akışını öğrenmeye çalışmanın, süreci kavramada kilit değere sahip olduğunu düşünüyorum. Çünkü alınacak aksiyonları belirleme ve süreci planlamanın; akışı anlamlandırabilmek ile ilgili olduğuna inanıyorum. Bu sebepten, varolan akışı öğrenmeye çalışmak ilk hedefim oldu. Süreç nasıl ilerliyor? Benden beklenen nedir? Müşteri talebini nasıl karşılayabilirim? Hepsi öğrenmem gereken konular.
Her durum, her problem kendine özgü diyebiliriz. Hepsi kendi içinde bir akışa sahip ve bu akışları dikkatli bir şekilde gözlemleyebilmek çok önemli. Çünkü iyi bir gözlemci isen, sonraki günlerde bu ve benzeri durum yaşandığında alınması gereken aksiyona vakıf olabiliyorsun. Gözlemlemek, bir noktada deneyime dönüşüyor.
Bunun yanı sıra iş akışını öğrenmek, işleri önceliklendirme konusunda da bir güce sahip olmanı sağlıyor. Kısıtlı kaynak ve zamana sahibiz. Bunları en doğru şekilde kullanabilmek sanırım en büyük amacımız. İhtiyaçlara karşılık veren bir iş planı yapmak, başarılı bir analiz süreci için oldukça önemli.
Bir başka konu ise yaşanan olaylara geniş perspektiften bakabilmek. Birçok açıdan olası sebep ya da sonuçları düşünüp; eldeki kaynak ve teknolojik imkanları göz önünde bulundurup, ona göre plan yapabilmek. Ne kadar geniş bir perspektife sahip olunursa, yaşanacak olası hataları sağaltma şansın o kadar yüksek olabiliyor.
CheckBox’ta Çalışmak
İşime başlarken herhangi bir iş deneyimine sahip olmadığım için biraz korkuyordum. Ama işe başladıktan sonra herkesin bana destek olmasıyla bu korkularımın üstesinden geldim diyebilirim. Çünkü herhangi bir sorumun karşılıksız kalmayacağını ya da bir problem yaşandığında çözümü için destek olunacağını da biliyordum. CheckBox, umutlarımın tekrardan tomurcuklanmasını sağladı. Bu sebepten yöneticilerime ve takım arkadaşlarıma çok samimi teşekkürlerimi iletiyorum. İyi ki onlarla yolum kesişmiş.
Gözlemlerim sonucunda edindiğim bazı bireysel düşüncelerimi paylaştım.
Kendimi geliştirmek için öğrenmek istediğim daha bir sürü konu olduğunu söyleyebilirim. Deneyim kazandıkça eminim daha iyi gözlemlere sahip olabileceğim.
Kendiniz olabildiğiniz ve mutlu hissettiğiniz işlere sahip olabilmeniz dileğiyle…
Nurgül Akbulut
Müzik ve Yazılım
/in Üretkenlik /by kfdkxKlasik müziğin zekayı geliştirdiği söylenir. Aslında bu biraz “clickbait” bir söylem, dayanağı ise 1990’lı yılların başında Nature dergisinde yayımlanan bir araştırma. Bu araştırmada, denekler üç gruba ayrılır ve daha sonra onlara uzamsal-mekansal becerileri ölçen bir test yaptırılır. Klasik müzik dinleyenlerin, bu test sonucunda çok daha başarılı olduğu görülür ve karmaşık bir “yazılımı” olan müziği dinlemenin ve anlamlandırmanın; bilişsel becerileri arttırdığı ortaya çıkar.
Verimliliği Nasıl Artırırız?
/0 Comments/in Üretkenlik /by kfdkxEn büyük düşünürlerin, yazarların, sanatçıların yaşadıkları sıkıntıları, imkansızlıkları eserlerine işleyen kişiler olduğunu düşündüğümüzde; belki de edebilirdi. Farkı, bu sefer herkesin birbirinden haberdar olmasını sağlayan bu teknoloji ve iletişim çağında, hep birlikte fakat tüm toplumların hatta her bireyin farklı şekilde yaşadığı bir kriz döneminden geçiyor oluşumuz. Bir ekonomik krizden, olup bitmiş bir doğal afetin yol açtığı krizlerden farklı olarak; bu salgın sırasında kendimiz ve sevdiklerimiz ile ilgili endişeleniyoruz. Daha ne kadar süreceği belirli olmayan bu sürece adapte olmaya çalışırken, akabinde gelmesi muhtemel global ekonomik kriz için kaygılanıyoruz. Bu da aslında düşünsel olarak harıl harıl çalışan, yani fonksiyonlarında hiçbir sorun olmayan zihnimizin pandemi öncesi hayatımızda kullanım alanlarından biri olan iş hayatındaki verimimizin “istediğimiz düzeyde” olmamasına neden oluyor.
Props in React
/0 Comments/in Frontend Tech /by kfdkxIt is very difficult not to encounter the concept of prop while we are using React. It is important that we should know this concept while we are building app in React.
Explain Plan Nedir?
/0 Comments/in Database /by kfdkxBu yazımızda, Oracle Veritabanı kullanırken yaşanan performans sorunlarının tespitinde oldukça faydalı olan Explain Plan tool kullanımından bahsedeceğiz.